The only bilingual podcast that addresses conflict on an international scale.
Oct. 17, 2020

Why is public policy mediation needed in today's world? Guest: Susan Podziba

Why is public policy mediation needed in today's world? Guest: Susan Podziba

My guest Susan Podziba is a public policy mediato…

My guest Susan Podziba is a public policy mediator and wrote a book called 'Civic Fusion: Mediating Polarized Public Disputes'. Susan explains what public policy mediation is and why it is needed to reason and resolve very complex and polarized issues. She talks about the differences in attitude towards public policy mediation in Europe compared to the U.S i.e some countries in Northern Europe are conflict adverse and consensual. She talks about how types of negotiation work i.e single text negotiation and gives an example of a fascinating moment when opposing parties built an agreement, and her involvement in a dialogue relating to a fatal shooting at an abortion clinic in Boston. She highlights the confusion people have between what’s true and false, how ‘social media is furthering our dissent into our own bubbles so people look for information that affirms their existing position’ and how providing information that parties can rely on is critical for public policy mediation. She goes on to add that ‘we need to discern what can be done to affect grievances’ and ultimately be more curious about the other instead of demeaning.

Transcript

 

İdil Elveriş (İE): Merhaba, uyuşmazlık çözümü üzerine yayınlar yaptığımız ‘Anlaşabiliriz’ podcast serimizin yeni bölümüne hoş geldiniz. Ben İdil Elveriş.

 

Konuğumun kendisini tanıtmasıyla başlayalım isterseniz.

Susan Podziba (SP): Merhaba, ben Susan Podziba, kamusal siyasalar arabulucusuyum. Diğer bir deyişle, taraflardan birinin bir devlet kurumu olduğu uyuşmazlıkların çözümü alanında uzmanlaştım. Eğitimden çevreye, ulaşıma, iş güvenliği ve enerjiye kadar uzanan geniş bir yelpazede çalıştım.

İE: Arabuluculuğun yalnızca ticari ve hukuk konularına aşina olanlar için bu alan sürpriz olabilir. Ancak, ABD'de kamusal siyasa arabuluculuğu giderek yaygınlaşıyor. Susan, 25 yılı aşkın bir süredir devletin ticaret, sağlık, iş, eğitim gibi birimlerine birçok arabuluculuk yaptı ve bunları tasarladı. Susan Boston'da yaşıyor, Harvard Müzakere Enstitüsü (Harvard Mediation Institute), MIT ve Amsterdam Üniversitesi'nde ders veriyor.

 

Sivil Füzyon: Kutuplaşmış Kamu Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk (Polarized Public Disputes)adlı 2012 tarihli kitabının yanı sıra müzakere, arabuluculuk ve consensus sağlama üzerine birçok makale yazdı. Ayrıca, 1994'te Boston'da bir kürtaj kliniğinin bombalanmasının ardından kürtaj karşıtı (pro-life) ve tercih yanlısı (pro-choice) taraflar arasındaki görüşmelere dahil oldu.

 

Susan’ın internet sitesinde, bir TV programında bu kadınların aralarındaki diyaloğun temel kurallarını nasıl belirledikleri ve karşı tarafı ikna etme veya onların düşüncelerini bastırma yerine sözkonusu düşüncelerin kaynağını anlamaya çalıştıklarını anlattıkları, insanı yüreklendiren bir kesiti izleyebilirsiniz. Tüm bu diyalog, 2001 yılında The Boston Globe'da ortak bir makale kaleme alarak basılmasına zemin hazırladı. Susan'ın yürüttüğü tüm kamusal siyasa arabuluculukları hakkında daha fazla bilgi için internet sitesine göz atmanızı tavsiye ederim. Ancak bu programda Susan, temelde kamusal politika arabuluculuğunun ne olduğunu; ihtiyaç değerlendirmesinden arabuluculuğun süresine kadar neleri gerektirdiğini ve kamusal politika arabuluculuğuna neden ihtiyaç duyulduğunu anlattı.

 

Ayrıca, müzakereye dayanan kural koyma ve tek metinli müzakere gibi kamusal siyasa arabuluculuğunda kullanılan yöntemleri anlattı. Son olarak, kitabının temelini oluşturan sivil füzyon (civic fusion) kavramının ne olduğunu açıkladı.

 

Şimdi 7 Ekim 2020'de gerçekleşen görüşmemize dönebiliriz.

İE: Kamusal politika arabuluculuğu nedir ve buna neden ihtiyacımız var?

SP: Kamusal politika arabuluculuğu, devleti ve paydaşları tatmin edecek politikalar, planlar, düzenlemeler, şehir sözleşmeleri (city charters)[1] ya da mutabakatlar geliştirmek için tarafları bir araya getirmenin bir yoludur. Bunu yapmamın bir nedeni demokrasi. Bir başka deyişle, halkın halk adına, halk tarafından yönetilmesi. Bazı şeyleri yaşamak insanları o konuda bilgelik sahibi yapar. Sürdürülebilir ve uygulanabilir politikalar oluşturmak ve düzenlemelerin hedeflerine ulaşmak için bu bilgelikten yararlanabilmek, daha iyi mevzuat yapmak için muhteşem bir araçtır. Örneğin, inşaat vinçleri için iş güvenliği standartları geliştirdiğinizi farz edelim. İnşaat vinçlerinin pek çok türü vardır ve son 40 yılda büyük ölçüde değişmişlerdir. Vinçlerin farklı yönleri bakımından uzmanlığa sahip insanları bir araya getirmek, devletin bu bilgi birikimine erişmesi ve bu bilgiyi kullanarak işyeri kazalarındaki yaralanma ve ölümlerinden korunmayı sağlama amaçlı daha iyi düzenlemeler yapabilmesi anlamına gelir.

İE: Hükümetler muhtemelen bu kadar farklı insanı kendiliklerinden bir araya getirmezlerdi.

SP: Belki bir takım uzmanları danışman olarak işe alırlardı. Bense, kamusal politika arabuluculuğu ile farklı yetkinlikteki insanları kendi aralarında konuşabilmeleri amacıyla bir araya getiren bir ortam yaratmayı öneriyorum. Yirmi kişinin aynı konuyu farklı bakış açılarıyla değerlendirmelerine olanak sağlamak, yeni anlayışların ve daha iyi siyasaların oluşmasına katkı sağlar. Bu kişiler oturup, bu müzakereleri yapmazsa benzer faydayı almak söz konusu dahi olmayacaktır.

 

Örneğin, bir düzenleme veya herhangi bir konu hakkında kamusal politika oluştururken, bunlara tabi olacak insanlar üstünde istenmeyen sonuçların doğması muhtemeldir. İnsanız, sınırlarımız var. Bu düzenlemelerle yaşayacak insanlar açısından doğacak her durumu düşünemeyiz. Kullanılan terimleri, sözcükleri derinlemesine düşünebilen ve esaslı olarak değerlendirebilen insanları bir araya getirerek, bir dizi istenmeyecek sonucun etkisini ve miktarını azaltma fırsatına sahip olursunuz. Netice itibariyle, daha bilinçli politikalar oluşturursunuz.

İE: Her iki tarafın çıkarlarının tatmin edilmesini; taraflardan birinin devlet kurumu olmasını ve ortada bir müzakere süreci olması gerektiğini vurguluyorsunuz. Bu unsurlar olduğunda, kamusal politika arabuluculuğundan bahsetmiş oluyoruz.

SP: Sadece iki taraftan bahsetmiyoruz, sanırım bu kamusal politika arabuluculuğunu diğer arabuluculuklardan farklı kılan unsurlardan biri. Benim için bir taraf, tipik olarak 18 ila 25 kişiden oluşuyor diyebilirim.

İE: Çok taraflı arabuluculuk?

SP: Evet. Bu tarafların her biri binlerce veya belki de milyonlarca insanı temsil ediyor. Seçmenlerine danışma ve onlardan aldıkları geri dönüşleri sürece yansıtma avantajına da sahipler. Yirmi kişiyle müzakere yapmanın iki kişinin müzakere etmesinden farkı, farklı tüm bakış açılarına sahip olmanızdır. Böylelikle konuyu daha iyi anlarsınız. Anlaşmalar nüanslarla yaratılır. Dolayısıyla, bir konuya siyah-beyaz veya temel renklerden bakarsanız, bir çıkmaz yaratmanız daha muhtemeldir çünkü sorunu tüm karmaşıklığı içinde net olarak anlayamazsınız. Bu yirmi kişi, farklı enstrümanlardan oluşan bir senfoni orkestrası gibidir ve her biri konuya elindekilerle katkıda bulunur. Böylece müzakereler sonucunda yenilikçi çözümler ortaya çıkar.

İE: Öyleyse kamusal politika arabuluculuğuna niye ihtiyacımız var?

SP: Her durumda ihtiyaç yok, kullanılması mantıklı olan yerlerde kullanılacak bir araç. Hükümet ve danışmanlar tarafından çözülebilen bir sorun varsa arabuluculuğa gerek yok. Sorunların çok karmaşık veya kutuplaşma olan bir durumda, insanları bir araya getirmek ve daha bilgili bakış açıları edinmek, bir sorunu çözmede faydalı bir yoludur. Tekrar etmek isterim ki, durumun karmaşıklığı gerektirdiğinde kullanılacak bir araç. Bakış açılarını dile getirmek, bunları ölçmek ve bunları entegre edebilmek için farklı oyunculara ihtiyacınız var. Yirmi farklı insanın getirdiği bakış açılarının yarattığı karmaşıklığı yönetmenin bir yolu. Her bir farklı insanın dile getirdiği bakış açısıyla çözümü inşa etmek çok daha kolaydır.

İE: O halde kamusal politika arabuluculuğunu alet çantasındaki aletlerden birine benzetebiliriz. Her durumda kullanmak için değil çoğunlukla karmaşık, kutuplaşılmış bir mesele olduğunda ihtiyacımız var. Bugün neredeyse her konuda kutuplaşmış durumdayız. Sanırım bu alete fazlasıyla ihtiyacımız var.

SP: Bugünlerde yaşanan kutuplaşma, otuz yıllık arabuluculuk hayatımda hiç görmediğim seviyede. Kamusal politika arabuluculuğu bir bakıma sıkıcı çünkü bir konunun tüm yönlerinden bahsetmek zorundasınız. İnsanları bir konu hakkında konuşturduğunuzda, kutuplaşma muhtemelen azalır. Onlara kendi bakış açılarını ifade etmeleri için izin verirsiniz ancak hızlı bir şekilde konuları felsefileştirmeden, somut konulara yönlendirirsiniz. Somut konuları ele aldığınızda, insanların konuya ilişkin tutkuları durur ama geniş felsefi konular yerine aldıkları pozisyonları gerekçelendirmek için çalışmaları gerekir.

İE: Kamusal politika arabuluculuğu, Avrupa'daki insanların da ilgilendiği bir şey. Bu konuda Avrupa ve ABD'deki eğitim veya konferanslar arasındaki farklara dair gözlemlerinizi paylaşabilir misiniz? Örneğin İsveç, Finlandiya, Hollanda gibi kazananın her şeyi aldığı çoğunlukçu demokrasilerden ziyade uzlaşmacı kültürün hakim olduğu ülkelerde?

SP: Size birkaç farklılık söyleyebilirim. Birincisi, Kongre bir tasarıyı kabul eder ve başkan bunu imzalayarak yasaya dönüştürür. Sonrasında bu yasaları uygulamak için idari kurumlar ikincil düzenlemeler yapar. Dolayısıyla, yaptığım işlerin çoğu idare-yürütme aşamasında. Eğitim Bakanlığı, Çevre Koruma Ajansı, İş Sağlığı ve Güvenliği İdaresi gibi idari kurumlar, yasaları uygulamak için daha detaylı düzenleme yapar. Avrupa'daki parti sistemi ABD'den farklı. Bir başka deyişle, müzakerelerin çoğu parti düzeyinde, parlamento sürecinde gerçekleşiyor. Kamusal politika arabuluculuğu, Amerika’da idari nitelik arz eden bu sürece karşılık, orada yasama aşamasına nasıl uyum sağlayabilir? Farklardan birincisi bu. Bir diğeri, bizler ABD'de pragmatik problem çözücüler olma eğilimindeyiz. Bir keresinde İtalya'da, hükümet insanları dışarıda bıraktığı için mahalleliler tarafından yönetilen bir tiyatroda konuşuyordum. Birisi şöyle dedi: “biz burada prensipli olmaktan bahsederken, siz Amerikan pragmatizminden bahsediyorsunuz”. Haklılık payı olduğunu söylemek isterim çünkü arabulucu olarak her zaman pragmatik çözümler arıyorum. İnsanlar bir stratejileri olmaksızın sırf adalet arayışında olduğunda veya haklara bağlı kalmak istediklerinde, bir karmaşa oluşacaktır. Üçüncü olarak, bazen Kuzey Avrupa ülkelerinde de farklar olduğunu söyleyebilirim. Hem daha uzlaşmacı olma eğilimindeler hem de çatışmadan fazla hoşlanmazlar. Arabuluculukta sıkça yapmaya çalıştığım şey, sorunlara çözebilmek için çatışmayı biraz alevlendirmek ya da çatışma konularını sıralamaktır. Oysa çatışmadan hoşnut olmayan ülkelerde, bir sorun çıktığında fikir birliği sağlanana kadar sorunun bir kenara bırakıldığını gözlemledim.

İE: Çatışmaya karşı tutum, özellikle uzlaşmacı demokrasilerde çok farklı.

SP: Öte yandan, o ülkelerde ortaya çıkan süreçlerin içinde bulundukları kültüre çok uygun olduğunu söyleyebilirim, aslında kamusal politika arabuluculuğunun araçlarını çok güçlü şekilde kullanıyorlar. Kamu politikaları arabuluculuğunu içinde bulundukları kültürlere uyacak şekilde geliştirerek, insanları arabuluculuğa hazırlamak için daha fazla ön çalışma, sorunların ve seçeneklerin neler olabileceğini belirlemek için daha fazla araştırma yapıyorlar. İnsanları bir araya getirdiklerinde, aslında başarılı olabilecekleri zeminin temelini oluşturmuş oluyorlar diyebilirim.

İE: Oysa Amerika'da, sizin de açıkladığınız gibi, Senato bir yasayı kabul ediyor ve sonra idari-düzenleyici kurumlar işin uygulama aşamasıyla ilgilenmek durumunda. Bir başka deyişle, yemek zaten çok önceden titizlikle hazırlanmış oluyor. Ortada bir öncelik-sonralık kadar çatışmadan uzak durma gibi unsurlar bulunuyor sanırım.

SP: Evet ancak bu biraz da içinde bulunulan duruma da bağlı. Düzenleme yapıyorsanız, evet öyle. Ama bir liman veya bir yeri geliştirmeye çalışıyorsanız benzerlik daha fazla. Bir arabulucu olarak sıklıkla söylerim, grup fikir birliğine varmazsa dahi devlet muhtemelen harekete geçecektir. Bu, “fikir birliği yoksa hiçbir şey yapılmayaca”ktan farklı bir durum, farklı bir baskıdır.

İE: Müzakereyi, arabuluculuğu bir alet olarak tanımladınız. İçinde çok fazla süreç tasarımı da var. Temelde durumu değerlendiriyorsunuz, neye ihtiyaç olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz ve sonra harekete geçiyorsunuz. İnternet sitenizde, tek bir metin üzerinden müzakere, müzakere ederek kural koyma gibi araçlar gördüm. Bize bu iki araç hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?

SP: Tek metin müzakeresinde, arabulucunun farklı taraflarla konuştuğu, bir metin oluşturduğu ve ardından taraflardan metni değerlendirmelerini ve eleştirmelerini istediği bir süreç bulunuyor. Sonra arabulucu o metni gözden geçirir ve bir anlaşmaya varıncaya dek bu böyle devam eder. Bir arabulucu olarak kendimi ebelere benzetiyorum, taraflar için anlaşmayı hazırlamak yerine taraflardan anlaşmayı çıkartıyorum. Öte yandan, karmaşık bir belge yazarken, elbette ortada bir çok taslak olur. Konular üzerine çalıştaylar yapıyorum. Bu şu demek: İnsanların, kendileri için hangi konuların önemli olduğunu, neleri temel mesele olarak gördüklerini ve hangi konulara tutku duyduklarını konuşmalarını sağlıyorum. Sonrasında genel olarak bir anlaşma taslağı geliştirmeye başlarız. Taslak genellikle bir taslak hazırlama ekibi veya idari kurum tarafından kaleme alınır. Bu taslak daha sonra taraflara geri gönderilir. Taslağı eş zamanlı olarak gözden geçirir ve revize ederiz. Bir konuda henüz anlaşma bulunmuyorsa, ortada seçenekler olabilir. Taslak üzerinde ,taraflar arasında daha mutabakata varılmadığını ya da konunun henüz çözülmediğini belirtebileceğim boş alanlar olur. Benzer şekilde, bir anlaşmanın birden fazla taslağı üzerinde çalışırız. Önemli olan benim tarafların katkılarını taslağa geçirmem değil, bu belgede kullanılan kelimelerin kesinliği konusunda tarafların konuşmalarıdır.

İE: Belgeyi arabulucu kaleme aldığında, birisi onu değiştirmeye çalışırsa, arabulucu buna gücenip, darılabilir?

SP: Bunun uygulamadaki temel teori ve davranışa aykırı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü yapmaya çalıştığım şey, tarafların bilgeliğinden, bilgisinden ve karşılıklı müzakerelerinden faydalanmak, tarafları anlamaya çalışırken kendimi merkeze alan bir anlayıştan uzak durmak. Dolayısıyla, arabuluculuktaki en büyüleyici anlardan biri, taslakta bir kelimeye karşılık birisinin, "hayır, bu olmuyor" demesi; böylelikle farklı kelimeler öne sürülmesi ve her kelimenin neden işe yaramadığı hakkında çok şey öğrenmektir. En sonunda, herkesin “evet, bu kelime doğru anlamı veriyor” demesine adım adım yaklaşacaksınız. Bu bir arabulucunun kendi başına asla elde edemeyeceği büyüleyici bir andır. Çünkü “hayır, o kelime şu anlama geliyor” diyen yirmi kişi var ve onunla benim için önemli olan tam olarak yakalanamıyor. On veya on iki kelime üzerine görüştükten sonra bir kelime geliyor ve tüm katılımcılar onaylar şekilde başlarını sallıyorlar. Böylesi sadece tarafların anlaşmayı kendilerinin inşa ettiği bir bağlamda olabilir.

 

IE: Bunun için ne kadar zaman gerekiyor? Sanırım konuya bağlı. Ancak bu kadar çok taraf varsa? Konu karmaşıksa?

SP: Biraz önce bahsetmiş olduğumuz müzakere ederek kural koyma gibi durumlarda, Covid öncesi günlerde, tipik bir müzakere her ay iki-üç günlük toplantılarla toplamda altı ila dokuz ay sürüyordu. Bu süreç sırasında arada işler….

İE: Taslakların gidip gelmesi

SP: Grup toplantıları ve araştırmalar…

İE: Takımınız kaç kişiden oluşuyor?

SP: Arabuluculuk ekibim mi? Bazen sadece ben, bazen ise ben ve diğer bir arabulucu.

İE: Sanırım artık “düşman hakkında konuşma”ya (Talking with the Enemy) geçebiliriz. Dün, the Boston Globe’daki makaleyi okudum, sonra başka bir şey daha okudum. Beş yıl gizli görüşmeler  yapıldığını ancak beş yılın sonunda ortaya bir şey koyabildiklerini anlıyorum. Yani altı ila dokuz aydan çok daha uzun bir süreden bahsediyoruz. Bunun nasıl başladığını ve devam ettiğini bize anlatabilir misiniz?

SP: İlgili makalenin bu sürecin en sonunda ortaya çıktığını söyleyerek başlamak isterim. Bu beş yıl süresince aslında çok şey oldu. Konuya kendi yaşadığım şehirden giriş yapayım isterseniz. Burada iki kadın sağlığı merkezine ölümle sonuçlanan saldırılar gerçekleşti. O dönemde şiddet yanlısı bir retorik vardı. Aşırı sağ cenah ‘haklı cinayet’ tabirini kullanıyordu. Kürtaj yapan doktorları öldürmenin, onların daha sonra bebekleri öldürmesine engel olacağı ve bu nedenle uygun bulduklarını ifade ediyorlardı. Burada, Massachusetts'te kullanılan söylemin tonu buydu. New Hampshire'dan biri kalkıp burada kliniklere ateş açtı. Bunun sonucu olarak vali ve bölgenin Katolik kilisesi yöneticisi ‘ortak zemin görüşmeleri’ adını verdikleri bir çağrı yayınladı. Herkes gelecekteki olası şiddet eylemlerine karşı Massachusetts’i korumak istedi. Bir meslektaşım ve ben bu çağrıya yanıt verdik ve insanları bir araya getirmenin yararlı olup olmayacağını belirlemek için bir değerlendirme yaptık. Öğrendiğimiz şey, bu görüşmelerin gizli olması gerektiğiydi, çünkü bu tartışmalara katılacak kişilere yönelik tehditler bulunuyordu. Değerlendirmemiz sonucunda, en iyi katılımcıların kürtaj karşıtı ve tercih yanlısı hareketlerin liderleri olacağını belirledik. Altı kadından oluştuğunu öğrendiğimiz katılımcıların hedeflerinin ne olduğunu belirlemek için onlarla görüşmelere başladık. Kritik hedeflerinden biri şiddet seviyesini azaltmak ve kullanılan retoriği yumuşatmaktı. Ne olduğuna bakarsak, her ne kadar bir araya gelmesi imkansız görünen görüşleri savunuyor olsalar da, katılımcı kadınlar arasında, kuvvetli bir bağ oluştuğu hemen ortaya çıktı.

Kürtaj karşıtı Katolik kadınlar, hayatın ana rahmine düşmek ile başladığına inanıyorlardı. Tercih yanlısı kadınlar, eğer tercihleri bu yönde ise, kadınların hamileliği sonlandırma hakkına sahip olduğuna inanıyordu. Fikirler arasında bu derece ayrılık olan bir ortamda, farklılıkları ve benzerlikleri daha iyi anlamak ve şiddete yönelik tehditler nedeniyle Massachusetts’de neler yapılabileceği hakkında konuşmak için görüşmeye devam ettik. Bu görüşmeler boyunca yapılan birçok faaliyet oldu. Örneğin, vurulma olaylarının birinci yıldönümünde, Massachusetts Planlı Ebeveynlik (Massachusetts Planned Parenthood) adlı tercih yanlısı organizasyonun başındaki kadın törende bir konuşma yaptı. Konuşmasında, her iki taraftan da o vahim günde ölen kadınların yasını tutan ve şiddete başvurmama kararlılığı olan kişiler olduğundan bahsetti. Aynı kadın gizli görüşmelerimizin birinde aslında törende yaptığı konuşmayı bir eylem çağrısı, saldırı altında olduklarını söyleyerek insanlardan bağış isteme fırsatı olarak kullanabilme imkanına sahip olmasına rağmen bunu tercih etmeyip, iyileştirici bir söylemi tercih ettiğini söyledi. Törenin yapıldığı günün akşamında tüm televizyon kanallarında bu sözler yayınlandı. Kadınların birbirleriyle tanışmaları ve birbirlerini tanımaları ve ortak bir hedefe sahip olmaları sonucunda retoriğin tonu yumuşamıştı.

İE: Ve bunu yapmak gerektiğini de gördüler?

SP: Birbirlerini düşman olarak değil, aynı konunun farklı taraflarında yer alan insanlar olarak gördüler. İnandıkları şeye olan tutkularını ve konuya kendi açılarından bağlılıklarını kaybetmediler, ancak karşı tarafın kötü insanlar olmadığını yalnızca kendi ahlaki ilkelerine göre hareket ettiğini anladılar. Bu durum tarafların Massachusetts’i ortak mekan olarak görüp kamusal anlamda güvence altına almak için çalışmalarına olanak sağladı.

İE: Anlattığınız bu süreçte, hangi kelimelerin tercih yanlısı tarafı -mesela bebek katili- tetiklediğini anlattıkları ilginç anlar var. Bunun dışında tercih yanlılarından biri, kürtaj karşıtlarının hayatın kendisini, hayatın kalitesinden daha önemli bulduklarını anladığından da bahsediyorlardı. Sanırım sadece söylemi değiştirmekle kalmadılar, aynı zamanda onların bakış açısına yönelik daha derin bir anlayış geliştirip, onlara saygı duymayı öğrendiler. En önemlisi kutuplaşmış bir süreci nasıl yapıcı şekilde yürüteceklerini öğrendiler.

SP: Tüm bunlar doğru. Bahsettiğiniz anlardan birisi benim sıcak düğme (hot button) çalışması dediğim şey.

İE: Sıcak düğme çalışması?

SP: Aslında bu ilk toplantıda oldu. Taraflar da ilk görüşme olduğu için biraz endişelilerdi. Biz de bu sebeple onları tetikleyen kelimeleri listelemelerini istedik. Sizin de belirttiğiniz gibi fetüs, bebek katili veya Feminazi (Nazi feminist) gibi kelimeler. Tüm bu kelimeleri tek tek listeledik ve kağıtlara yazıp odanın çeşitli yerlerine astık. Sonra onlardan bu kelimelerin hiçbirini kullanmadan kürtaj konusunu konuşmalarını istedik. Bu çok ufuk açıcı oldu çünkü her şeyden önce bu kelimelerin bir kod, bir şifre olduğunu anladılar. Bu kelimelerin her birinin içinde bir inanç sistemi var. Kürtaj karşıtı taraf açısından “fetüs” kelimesini düşünecek olursak, bu konuyu bilimselleştiren ve kürtajı sonucundan ayrıştıran bir temizlik. Öte yandan, tercih yanlısı taraf açısından “doğmamış çocuk” ifadesi, halihazırda varolan, yaşayan bir hayata vurgu yapan bir ifade. Aslında bu kelimelerin her birinin içinde bir felsefe, bir dizi inanç ve anlayış saklıydı. Bu tarafların öğrendiği ilk şey oldu. Sonra bu sözler olmadan konuşmaya çalışmak herkes için neredeyse imkansıza yakındı. Sonrasında herkes için zor olan grup çalışması, kelimelerin yanlışlıkla kullanılması halinde “o kelimeyi kullandın, o kelime listede” tarzı gülüşmelere de neden oldu, tarafların birbirlerine yakınlaşmasını da sağladı. Bu çalışmayla taraflar zorlanarak da olsa bir takım oldular. Bu insanları konuşmaya teşvik eden ve farklılıkları öğrenmelerini sağlaya bir yoldu.

İE: Altı erkek olsaydı bu mümkün olabilir miydi sizce?

SP: Sanırım çok farklı olurdu. Kadınlar hamilelik, kürtaj ve düşüklerle ilgili kendi kişisel deneyimlerini paylaşmaya çok açık. Erkekler eşlerinin hikâyelerini paylaşabilirdi, ancak kendi yaşam deneyiminizden geldiğinde durum çok daha farklı oluyor. Bu şekilde katılımcılar birbirlerine karşı çok açıktı. Bu çalışmalarımızda kadınları bazen daha açık ve kırılgan olduklarını gördük. Bu durum, erkeklerin o noktaya gelemeyeceği anlamına gelmiyor. Daha önce süreç tasarımı hakkında konuştuk, eğer ortada karışık bir grup olsaydı veya tamamen erkek katılımcılardan oluşan bir grup olsaydı  sanırım süreç tasarımı biraz daha farklı olabilirdi.

İE: Bugüne dek konuttan, krize müdahaleye, eğitime kadar geniş bir yelpazede kamusal politika konularını ele aldınız. Bunların hepsinin üstesinden ya kamusal politika arabuluculuğu ya da sürece göre tasarladığınız başka bir araçla geldiniz. Şimdilerde ise Covit-19 pandemisine şahitlik ediyoruz. Bu süreçte çok fazla başarısız kamu politikası, tartışmalar ve ayrık görüşler var. Mesela şu kurumla keşke görüşseydim, şu alana dahil olmalıydım dediğiniz oluyor mu? Covid sizde herhangi bir şeyleri tetikledi mi?

SP: Bu zor bir soru. Çünkü ne yapabilirim diye sürekli düşünüyorum. Gerçekten benzersiz zamanlardan geçiyoruz. Kamusal politika arabuluculuğunun unsurlarından biri de güvenilir bilgidir.

Bu nedenle, taraflara güvenebilecekleri bilgileri sağlamak her zaman önemlidir. Bu bazen zordur, çünkü farklı pozisyonları desteklemek için çok fazla bilgi üretilir, bununla başa çıkmak zorundayız. Bu durumda ya birinin güvenilir bir kaynak bulması gerekiyor ya da bir müzakerecinin farklı bakış açılarına sahip bir grup insanı bir araya getirip, insanların neden farklı sonuçlar aldıklarını sorgulamasına izin vermesi gerekiyor. Burada gerekli olan şey insanların kullandıkları varsayımları açıklamalarını ve tanımlamalarını istemektir. Bu onları bilgiyi belirli bir şekilde analiz etmeye yönlendirir. Bugün neyin hakikat, neyin yanlış, neyin sahte, neyin sonradan oluşturulmuş olduğu konusunda tam bir kafa karışıklığı yaşıyoruz. Ayrıca kendi izole dünyamıza daha da gömülmemize neden olan sosyal medya hayatımızın içinde. İnsanlar mevcut pozisyonlarını doğrulayan bilgiler arıyorlar.

 

Kürtaj görüşmelerinin en şaşırtıcı yanı, kadınların kendilerinden farklı görüşlere sahip insanlarla sohbet ederek entelektüel ve ruhsal açıdan zorlanmayı takdir ettiklerini ve hayatlarını adadıkları konu hakkında bu sayede daha fazla şey öğrendiklerini söylemesiydi. Bu durum onları inandıklarını daha net ifade etmeye zorladı ve karşı tarafta yer alan insanları bir insan ve politik aktör olarak daha iyi anlamalarına yardımcı oldu. Bu nedenle, bugün karşı karşıya olduğumuz konularda herhangi bir hareket alanının olması için, insanların bir konudaki mevcut pozisyonlarının ötesinde, kendilerini zorlamayı arzu etmelerini ve bunun faydalarını görmelerini sağlamanın bir yolunu bulmalıyız. Bir kamusal politika arabuluculuğunda olan budur. Her zaman söylediğim gibi, kamusal politika arabuluculuğunda insanlar karşılaştıkları sorunları nasıl çözeceklerinden emin olarak odaya girerler. Başkalarının konuşmalarını duyduklarında ve bir fikir birliğine ulaşmak için odadaki herkesin bir şeylerden feragat etmesi gerektiğini anladıkları anda, kendi getirdikleri önerinin işe yaramayacağını anlamaya başlarlar. Masadaki sorunu çözmeye kararlı olduklarından, merak etmeye başlarlar ve bir sonraki çözüm önerilerini geliştirmek için diğer insanlardan bir şeyler öğrenmek isterler. İşte bu kesinlikten belirsizliğe, bilmediğimiz yerden merak etmeye geçişten çok bahsederim. Başkaları hakkındaki merakımızı kaybettik. Sunabilecek etkili bir aracımın olması için, insanların birbirlerini bu kadar aşağıda görmek yerine birbirlerini daha çok merak etmesi gerekiyor.

İE: Aslında siyasi çaresizliğe yol açan bir öfke var. Bu çaresizlik insanları kızdırıyor. Aynı zamanda bu aşağılayıcı tavra da yol açıyor. O da merak değil ve faydası da yok. Her şey siyah ve beyaz olarak görmek, karşı tarafı kötüleştirmek. Oysa onlar kötü değil. En azından senden, benden veya bizim gibi düşünen herhangi birinden daha kötü değiller. Soruya geri dönecek olursam, bu dönemde farklı yapabileceğinizi düşündüğünüz herhangi bir şey var mı?

SP: Bu yönetimi düşünürsem hayır beni angaje etmezlerdi. Bence bilinçli bir bilgi çarpıtma stratejileri var. Benim gibi biri bu politikaya direnirdi çünkü ben sürekli olarak herkesin güvenebileceği bilgileri bulmaya çalışırdım, sorunların gerçekte neler olduğunu ve bunları nasıl politikaya dönüştürebileceğimizi anlamak için uğraşırdım. Bu ülkede çok fazla sorunumuz var ve bunlar gerçek. Ancak bu sorunları bir şekilde düzeltebilmek için neler yapılabileceğini anlamalıyız. Örneğin ırk bakımından bir uyanış sözkonusu. Bunun polislikle ilgisi var. Ama aynı zamanda barınma hakkı, eğitim, fırsat eşitliği, üstü kapalı önyargılarımızla ilgisi var. Bu konular çok geniş kapsamlı. Kamusal politika arabuluculuğu gerçekten bu konuların çok özel bir şekilde ele alınması için bir araçtır zira bu sürece kimin katılacağını belirlemeniz gerekir. Irkçılığı eğitim ve polislik bakımından ele almak isteyen birinden bir e-posta aldım. Benim dünyamda, polislikten bahsedeceksek, o zaman polis memurlarını, polis şeflerini, kolluk konusundaki uzmanları ve eğer eğitimden bahsedeceksek eğitimcileri, öğretmenleri, öğrencileri, ebeveynleri, idarecileri bir araya getirmek gerekir. Peki onları neden bir araya getirelim? Onların paylaştıkları politika nedir? Kamusal politika arabuluculuğunun gerektirdiği açıklık netlik düzeyi budur. Çünkü bu konularda var olan farklı bakış açılarını ifade edilebilmesi için kimin masada olması gerektiğini bulmanız gerekiyor. Dolayısıyla, sorulara değinebilmek ve potansiyel politikalar ulaşabilmek amacıyla, kamu politikası arabuluculuğunun faydalı bir araç olarak kullanılabileceğini düşünüyorum.

 

Hill adlı bir yayında, birleştirici sorunlar hakkında bir yorum yazdım. Fikrim şuydu; bir kamu politikası arabuluculuğu sırasında ele alınabilecek, tarafları sağ ve sol gibi keskin şekilde ikiye ayırmayacak bir konu bularak, insanlara bunun nasıl bir şey olabileceğini öğretmeye çalışmak faydalı olacaktır. Köşe yazımda siber mahremiyet ve güvenlik üzerine bir şey yapalım diye düşündüm çünkü halkın büyük çoğunluğu sanal bilgilerinin elde edilip, satılmasını istemiyor. Bu konu etrafında ilginç sohbetler yapabileceğimizi düşündüm. Bu son derece kutuplaşmış bağlamda, aletlerimin nasıl faydalı olabileceğini düşündüğüm metottu.

İE: Aslında sorunları kamusal politika arabuluculuğu aracılığıyla ele almak için siyasi iradeye gerek olmadığını söylemenin başka bir yolu, ortada bir fayda olduğunu göstermek. Dolayısıyla, masada oturmanın onlar için de siyasi fayda yarattığını, onlar için de siyasi anlamı olduğunu vurgulamak.

SP: Bunun çok iyi bir gözlem olduğunu düşünüyorum. Güç, her zaman kamusal politika arabuluculuğunun bir unsurudur. Aynı zamanda bir sorunu çözmeye dönük siyasi irade de başarılı bir kamusal politika arabuluculuğu için kritiktir. Aslında, arabuluculuk için değerlendirme yaparken, belirlemeye çalıştığımız şeylerden biri de süreci müzakere aşamasına geçirmenin uygun olup olmayacağının tespitidir. Bir sorunu ele almaya yönelik siyasi irade yoksa, insanları bir araya getirip bir sorunu çözmeye çalışmak mantıklı olmaz. Örneğin, hükümet tek taraflı hareket edebiliyorsa ve istediği türden bir değişikliği yapma gücüne sahipse, yoğun çalışma gerektiren bir sürece paydaşları dahil etmek için mantıklı bir neden de yoktur. Mevcut yönetimin kendi iradesini uygulamak için tek taraflı hareket edebileceğine inandığını ve böyle hareket ettiğini söyleyebilirim. Başkanın Kongre'den istediği yasayı geçiremediği durumlarda, iradesini başkanlık kararnameleri aracılığıyla gerçekleştirdiğini görüyoruz. Başkan, bu kararnamelerin gücünü belirli değişiklikleri yapmak için kullanıyor. Bu nedenle kanunen zorunlu olmadıkça, böylesi bir yönetimin kamusal politika arabuluculuğuna başvuracağını düşünmüyorum. Bu nedenle sokak gösterilerinin bir güç gösterisi olduğunu düşünüyorum. Şu anda dünyanın her yerinde insanlar “artık yeter” diyor. Gösteri yapma hakkı demokrasinin bir parçasıdır. Ancak demokrasinizin diğer kısımları etkiliyse, insanların sokağa çıkmasına gerek kalmaz. Seçilmiş yetkililerseniz ve yasama ve yürütme organlarınız düzgün çalışıyorsa, insanlar sokaklarda olma ihtiyacı hissetmezler. Gerçekten de sokak gösterileri, sistemin düzgün çalışmadığının bir işaretidir. Bu yüzden insanların tek seçeneği, kendi vücutlarıyla sokağa çıkıp, bizi dinlemelisiniz çünkü sistem artık bizlere karşılık vermiyor demektir.

İE: Kitabınızı aldım ve okudum. Bize sivil füzyonun ne olduğunu söyleyebilir misiniz? Kulağa daha çok fizik terimi gibi gelen bu terminolojiyi nasıl buldunuz?

SP: Kürtaj görüşmelerini kolaylaştırırken, ortada çok kuvvetli bir ya da birden fazla güç vardı. Bu kadınlar aralarındaki farklılıklar hakkında ne kadar çok konuşursa ya da bu farklılıklar ne kadar deneyimlenirse, aralarındaki bağ o kadar güçleniyor gibiydi. Bu benim anlayamadığım bir birliktelikti. Bu gördüklerim nedir diye oturup düşünmeye başladım. Var olan şey çok güçlüydü. Kadınlar, bunun onlara kutsal bir alan gibi geldiğini söylüyordu. Bu olağanüstü bir şeydi, bir konuşmanın olağan etkisinin ötesindeydi. Bu yüzden mıknatıslar aldım. Mıknatısların pozitif uçlarını bir araya getirdiğinizde, uçları birbirine değdirmenize engel olan bir boşluk elde edersiniz. Sonra daha fazla mıknatıs, daha büyük mıknatıs ve farklı şekilli mıknatıslar satın aldım. Hiçbiri arasında düzenli bir bağ kuramadım. MIT’te ders verdiğim sırada bir kurumsal e-posta adresim vardı. Ben de MIT'teki tüm fizik profesörlerine bir e-posta gönderdim ve güçleri anlamaya çalıştığımı, bu görüşmeler sırasında gördüklerimi açıklayan doğal bir yasanın olması gerektiğine inandığımı söyledim. Nihayetinde, en sevdiğim yazarlardan biri olan Alan Lightman bana e-posta gönderdi ve konuşalım dedi. Kürtaj görüşmeleri sırasında yaşadığım deneyimleri anlattıktan bir kaç dakika sonra aslında benim ikinci bir elektrik kuvvetini değil, nükleer kuvveti aradığımı söyledi. Bir atomun çekirdeğinde yer alan proton ve nötronların aslında birbirlerini itmesi gerekirken yeterince yakın oldukları için nükleer kuvvetin devreye girdiğini ve onları bir arada tuttuğunu açıkladı. Daha sonrasında, çekirdeğe bir nötron fırlatınca, çekirdeğin en nihayetinde patlayarak tüm o birbirini itmesi beklenen güçleri nükleer bombada açığa çıkardığından bahsetti. Bu kavramı bulmam sekiz yılımı aldı. Bu süreçte füzyon, medeni füzyon derken, en nihayetinde sivil füzyon kavramını buldum. Tutkulu ve birbirinden oldukça farklı insanların birbirini itmesi gerekirken birbirlerini çekmesi durumuna bu adı verdim. Zıt tarafları birbirine yeterince yaklaştırırsanız, ortak bir kamusal sorunu çözmek için bağ kuracaklardır. Kısaca sivil füzyon budur.

İE: Bence bu bizi gerçekten başlangıca geri götürüyor, bu da müzakere ile ilgili. Bu bağı oluşturan bir vatandaşlık meselesi hakkındaki müzakere gücüdür. Normal şartlar altında birbirlerini itecek olan güçler, süreç içinde bir araya gelerek bağ kuruyorlar.

SP: Bu doğru. Bence sivil füzyonun arabuluculuk ve consensus yaratma yollarından farkı, farklılıkların ifade edilmesi ve sonrasında bu farklılıklara saygı duyulmasıdır. Bu, en kolay sonuca ulaşmak veya ortak bir zemin bulmak için fikir birliğine varmakla ilgili değildir. Bu farkı tanımlamak, dile getirmek ve saygı duymakla, farklılıklara saygı duyma çerçevesinde ise ortak bir kamusal sorunu çözmek için birlikte çalışmaya dair taahhütle ilgilidir.

İE: Susan, çok teşekkür ederim. Şimdi ise programdaki konuları özetlemek istiyorum. Susan, ilk olarak, kamusal politika arabuluculuğundaki önemli noktaların altını çizdi. Bunlardan biri müzakereydi, bu da her iki tarafın da ister kamu ister diğer taraflar olsun, tartışmalardan tatmin olmasını sağlayan unsur. Karmaşık ve kutuplaşılmış konularda müzakerelerin aslında nihai ürünün sahiplenilmesi konusunda ne kadar yardımcı olduğunu açıkladı. Aynı zamanda kamusal politika arabuluculuğunun ne kadar zaman alıcı olabileceğinden bahsetti. Her ay üç gün olmak üzere, altı ila dokuz aya kadar uzanan süreçten ve bu süreçte aralarında gerçekleşen çok sayıdaki görüşmelerden bahsetti. Bu, Susan açısından, karmaşık bir problemi çözmek için gösterilmiş büyük bir adanmışlık diyebilirim. Ayrıca düşmanla diyalog diye geçen sıcak düğme çalışmasını çok yararlı buldum. Özellikle de her iki tarafın da güçlü görüşlerinin olduğu kürtaj gibi bir konuda, tarafların bazı kelimeleri kullanmaktan kaçınmaları halinde birbirlerine ne kadar çok şey aktarabileceğini görmeleri muhteşem olsa gerek.

 

Susan taraflar arasındaki bağdan bahsetti ve aslında bu bağ, kitabına da konu olmuş olan sivil füzyon terimini bulmasına katkıda bulunmış. Günümüzün -tarafların sıklıkla öfke ve çaresizlik hissettiği ve karşı tarafı kötülükle suçladığı- yorucu politika tartışmalarında bu kadınların kendilerini zorlama arzusuna hayran kaldım.

 

Umarım programdan memnun kalmışsınızdır. Susan’ın fotoğrafını Anlaşabiliriz’in Instagram hesabında, görüşmemizin Türkçe çevirisini blogda paylaşacağım. Çeviri için Şimal Efsane Yalçın’a teşekkür ederim. Son olarak Twitter hesabımda bu görüşmeye ilişkin paylaşımlarım olacak. Programa ilişkin görüş ve önerilerinizi benimle (ielveris@icloud.com) paylaşırsanız çok memnun olurum.  Anlaşabiliriz/WeCanFindaWay Podcast sponsorum Alper Koç ve tanıtım konusunda bana yardımcı olan Can Aksoy’a teşekkürlerimi bir borç bilirim.

 

Teşekkür ederim, bir sonraki programda görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

[1] City Charter, Town Charter, Municipal Charter. https://www.encyclopedia.com/history/dictionaries-thesauruses-pictures-and-press-releases/charters-municipal   

Susan Podziba, USAProfile Photo

Susan Podziba, USA

Public Policy Mediator, Writer, Author

Susan Podziba who is a public policy mediator. Susan designed and mediated many policy issues mostly involving governmental departments from Commerce to Health and Labor for more than 25 years. Based in Boston, she teaches at Harvard Negotiation Institute, MIT and the University of Amsterdam. In 2012, she wrote a book called 'Civic Fusion: Mediating Polarized Public Disputes' as well as many articles on negotiation, mediation and consensus building. She was also involved in a dialogue between pro-life and pro-choice parties after an abortion clinic was bombed in Boston which culminated in a joint article in the Boston Globe five years later.

She is listed on the United Nations Mediator Roster and is the recipient of a 'National Partnership for Reinventing Government' award. Most of her projects include working with senior leadership of governments, stakeholders, civil society, and the general public. Recently, she created a process design tool for World Bank mediators and assisted with the process design for a national economic policy dialogue in Sudan.

She has a Master's in City Planning from MIT and a Bachelor of Arts in philosophy from the University of Pennsylvania.