The only bilingual podcast that addresses conflict on an international scale.
Feb. 4, 2021

It's time for police mediation Guest: Maria Volpe

It's time for police mediation Guest: Maria Volpe

Maria Volpe is a Professor of Sociology and the D…

Maria Volpe is a Professor of Sociology and the Director of the Dispute Resolution Program and the Center at John Jay College of Criminal Justice, at the City University of New York. Since she established one of the largest list servers in the world about conflict resolution after the 9/11 events in NYC, I ask her how she did that and what was her goal behind launching it. She talks about what conflict resolvers can do in response to disasters and tragedies and what dispute resolution interventions and initiatives (i.e conflict coaching to provide guidance and help) dispute resolvers have in an emergency, as well as for students and the community to achieve violence prevention and peacebuilding. We discuss the rationale behind the use of mediation in the police force and whether mediation can work in the police force. Maria believes so.

Transcript

Merhaba, uyuşmazlık çözümü üzerine yayınlar yaptığım ‘Anlaşabiliriz’ podkest serisinin yeni bölümüne hoş geldiniz. Ben İdil Elveriş. Bugünkü konuğum uyuşmazlık çözümü alanında dünya çapındaki en geniş elektronik posta dağıtım ağını yöneten akademisyen Maria Volpe. Maria ile bu ağı; 11 Eylül saldırısı gibi acil durumlarda arabulucuların neler yapabileceğini; New York Can Cey Kolejindeki çatışma koçluğuna evrilen görevini; ve son olarak arabuluculuğun polis teşkilatı içinde kullanılıp kullanılamayacağını konuştuk. Maria’nın özgeçmişinden bahsetmeden önce, Anlaşabiliriz hakkında bazı gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Bu podkestin artık podpeyc sitesinde kendine ait bir sayfası var! Bu sayfaya girerek Anlaşabiliriz’e puan verebilir ve yorum yazabilirsiniz. Bu paylaşımları benim için çok faydalı olacaktır. Ayrıca sayfaya girip üye olabilir ve PeyPel aracılığıyla bağışta bulunarak Anlaşabiliriz’e destek olabilirsiniz. Bildiğiniz üzere bu podkestleri yaklaşık iki yıldır yapıyorum. Bu sürede birçok ülkeden birçok insanla konuştum, Anlaşabiliriz’in tanıtım işleriyle ilgilendim. Her programı hazırlayabilmek için çeşitli fotoğraf, tasarım ve edit uygulamaları gibi hizmetlerden yararlanıyorum. Bildiğiniz üzere Anlaşabiliriz iki dilde yayınlanıyor. Her İngilizce bölümün çevirisi için de harcamalarım oluyor. Sizin vereceğiniz katkıları bu hizmetlerin devam edebilmesi için kullanacağım. Şimdiden çok teşekkür ederim.

   

Şimdi sizlere Maria Volpe’yi tanıştırmak isterim. Kendisi bir sosyoloji profesörü ve aynı zamanda Nüyork Şehir Üniversitesi Can Cey Ceza Adaleti Kolejinde bulunan uyuşmazlık çözümü programının ve merkezinin direktörü. Kendisi özellikle arabuluculuk olmak üzere uyuşmazlık çözümü üzerine dersler veriyor, araştırmalar yapıyor ve yazılar yazıyor. Bu alandaki birçok ödülün de sahibi. Aynı şekilde Harvırd Hukuk Fakültesi Uyuşmazlık Çözümü ve Arabuluculuk Dergisi gibi bu alandaki önemli dergilerin editörlük ekibinde yer alıyor. Doktora, yüksek lisans ve lisans eğitimlerini Nüyork Üniversitesi’nin çeşitli kampüslerinde tamamladı.  Artık onunla 22 Ekim 2020’de gerçekleştirdiğimiz söyleşiye geçebiliriz.

 

New York’taki 11 Eylül olaylarından sonra çevrim içi uyuşmazlık çözümü üzerine muhteşem bir elektronik posta ağı kurdun. Bu girişiminiz bu alanda oluşturulmuş en kapsamlı ağ. 3300 üyesi var, bu büyük bir başarı. Bu ağı kurarken hedefiniz neydi?      

 

Bu soruyu sorduğun için teşekkür ederim. Aslında şu aralar 3700 üyeye ulaştık ve bu sayı neredeyse günlük olarak değişiyor. 11 Eylül saldırısı yaşandığında New York’ta, bu korkunç saldırının tam göbeğindeydim. Herkesten bu trajediye ilişkin neler yaptığımızı soran telefonlar ve elektronik postalar alıyordum. Ancak o dönemde birbirimizle konuşmuyorduk bile. Farklı yerlere dağılmıştık. O zamanlarda yalnızca iki tane ulusal eposta ağı vardı. Ben de “bir araya gelmeliyiz” diye düşündüm. Bu sebeple, Nüyork’taki ulusal ağlara elektronik postalar gönderdim. Uyuşmazlık çözümü üstüne çalışan kişiler olarak neler yapabileceğimize, yaşadıklarımıza nasıl cevap verebileceğimize dair sorular sordum. Sonunda 20 Eylül tarihinde bir kahvaltı organize ettim. Birçok insan bir araya geldik, çok güzel konuşmalar yaptık ve iletişimde olmamızı sağlayan bir yol bulmaya karar verdik. Sonrasında yeniden yüz yüze görüştük. Ancak elektronik iletişime geçsek daha iyi olmaz mı; acaba kendimiz için bir elektronik posta ağı oluşturabilir miyiz diye düşündüm. 27 Eylül’de de bu ağı oluşturduk. Bu bizim Nüyork’ta iletişim içinde kalmamızı sağlayacaktı. Her şeyin ötesinde sormamız gereken en kapsamlı soru şuydu; uyuşmazlık çözümü alanında çalışanlar olarak bir felaket ve trajedi karşısında neler yapabiliriz? Bu konuşmalarımıza bir süre yüz yüze devam ettik. Birkaç haftada bir olmak üzere toplantılar yaptık. Kimler bu işin bir parçası olmalı konusunda çok geniş katılımlı bir yere vardık. Arabulucular, hakemler, onarıcı adalet, sosyal adalet, şiddetin önlenmesi, barışın tesisi gibi konularla ilgilenen herkes bunun parçası olabilirdi. İlgili herkesi kapsayacak bir şemsiye oluşturmayı amaçladık aslında.

 

Peki bu alanda çalışanların bu tarz acil durumlara yönelik ne tür uyuşmazlık çözümü müdahaleleri olabilir?

O zamandan beri bir dizi büyük felaket yaşadık bunların çoğu kasırgalardı. Bu felaketlerin ardından uyuşmazlık çözümü ile ilgilenenler olarak çok az sayıda faaliyete katılabildik çünkü bu olaylarda verilen cevap genelde acil durumlara ilişkin oluyor, yaşam ve ölüm, şikayetler, yiyecek, barınma, kurtarma, iyileştirme gibi acil ihtiyaçların giderildiğinden emin olmayı sağlayan yardım faaliyetleri bunlar. Uyuşmazlık çözümüne çok az imkan kalıyor. Şu cümleleri duyuyorsunuz: “yardım etmeye çalıştım ancak bana uyan bir görev yoktu” ya da “yardım ettim ancak yemek dağıtımında”. Oysa bunu herkes yapabilir. Peki sen bir uyuşmazlık çözücü olarak ne yaptın? Çok ilginç, 11 Eylül saldırısından etkilenen insanların ailelerinin gittiği bir şikayet merkezi vardı. Burada sosyal hizmetler, psikiyatri ya da psikoloji alanında yetkinliği olan insanlar çalışabiliyordu. Şayet bu alanların birinde uzman değilseniz sizin bu merkezde görev almanıza izin vermiyorlardı. Buradan çıkardığımız ders, alanınız çok bilinmiyorsa bir felaketin sonrasında onu tanıtmanız çok zor olacaktır. Bu sebeple çok öncesinde kendinizi tanınır hale getirmeniz gerekir ki işi yapmanın yanı sıra bir de kendinizi tanıtmakla uğraşmak zorunda kalmayın. Kasırgalardan sonra özellikle Florida bölgesinde verilen tepki bundan biraz daha farklıydı. Florida’da sigorta arabuluculuğu ve tüm mal hasarlarına karşı verilen cevaplar mükemmele yakın. Çünkü bir felaket anında insanların nelerle karşılaşacaklarını bildikleri ve buna yönelik altyapılarını iyi hazırladıkları için bazı mekanizmaları anında devreye sokabiliyorlardı. Sendi kasırgasında sonra Nüyork’ta da çok hızlı cevap verilebildi. Bence alınan derslerden bir diğeri, bir uyuşmazlıkta arabuluculuğun etkili olması için o uyuşmazlığın olgunlaşması gerektiği. Bu da biraz zaman alır.

 

Bir uyuşmazlık meydana geldiğinde olağan cevaplardan ilki, onu çözmek için tarafların kendilerinin çaba göstermesi. Eğer bu işe yaramazsa, mahkeme müdahalesindense başka yöntemler aramak. Mahkemeye gidenler de artık arabuluculuğa yöneliyorlar. Birçok hükümet, mahkemelerin üzerindeki dava yükünü azaltmak için ya böyle bir imkan sağlıyor ya da insanları bu yolu denemeye teşvik ediyor.     

 

Bu durumda, uyuşmazlık alanındakilerin acil durumlarda bir şeyler yapması hedefine ulaşamamış olabilirsin, ancak Nüyork’ta ve ötesinde uyuşmazlık çözümü profesyonelleri arasında bir iletişim kanalı kurmuş oldun.

 

En başta daha yerel ve korumacı bir bakış açımızın olduğunu düşünüyorum. Bizim Nüyorkluların ilgisini çekecek etkinlikler, işler, konular hakkında konuşacağız demiştik. Artık böyle olmamasını kimse sorgulamıyor bile. Sonrasında malum Kovid yaşandı ve çevrim içi dünya bizlere tanıtıldı. Tüm dünyada sayısız etkinlik düzenleniyor.

 

Takip etmek neredeyse imkansız.

 

Bunların birçoğu ücretsiz ki bu muhteşem bir şey ve aynı zamanda birçoğu eposta ağı üzerinde gerçekleştiriliyor.

 

Yönettiğin eposta ağından her zaman yeni şeyler öğrendim. Ağ aracılığıyla birçok insanla tanıştım. Kısaca sadece Nüyork’ta yaşayan insanlar açısından değil, aynı zamanda uluslararası anlamda faydalı bir oluşum haline geldi. Ağda bazen çıkan hararetli tartışmaları da seviyorum ve bu konuda yorum yapmaktan kaçındığınızı da biliyorum. Uyuşmazlık çözümü alanında çalışanların, tarafsız ve bağımsız görünmek adına, kutuplaşılmış olan siyasi, sosyal ihtilaf konuları hakkında fikir belirtmekten kaçındıklarını düşünüyor musun? 

 

Bence bu bireylerin ne zaman ve nasıl tavır almak istediklerine göre değişen çok kişisel bir seçim. Bazıları belirli konularda sosyal adaletten yana tavır alır, ancak başka bir konuyla asla ilgilenmez. Ağdaki herkes arabulucu değil. Bu nedenle herkes tarafsız ve bağımsız değil hatta kendi kaderini tayine dair görüş paylaşmıyor. Katılımcılardan bazıları karar verici bağımsız üçüncü kişiler. Bir başka deyişle, bireylerin bulundukları bağlama bağlı olarak değiştiğini söyleyebilirim.  Hayatınızın her alanında arabulucu musunuz? Sahip olduğunuz tek kimlik bu mu? Sanırım bu konuda farklı görüşler var. İyi bir şöhret, insanların kimliklerinin parçası. Örneğin, bir kişi ırkçı veya anti-semitik açıklamalar yaptığında, aynı diğer meslekler bakımından sözkonusu olacağı gibi, bu açıklamaları çığ etkisi oluşturacak ve belirli taraflar bakımından uyuşmazlık çözümü konusunda kabul edilebilirliği üzerinde etki yaratacaktır. Şöhret konusunda diğer mesleklerin tabi oldukları konulardan daha azına maruz olduğumuzu düşünmüyorum.

 

Bir akademisyen olarak, okulundaki uyuşmazlıklara da dahil oluyorsun. Özellikle Nüyork’un çok çeşitliliğini de göz önünde bulundurursak, öğrenci grupları, toplulukları arasında da uyuşmazlıklar çıkıyor. Bize bu girişimlerden bahsedebilir misin? Nasıl işliyor bu, sen neler yapıyorsun? 

 

Bildiğimiz üzere uyuşmazlıklar evrenseldir. Her gün aramızdaki türlü farklılıkları tecrübe ederiz. Yerel bir uyuşmazlık çözümü çalışanı olarak, ben de bir topluluğun parçasıyım ve bir başkası da o başka topluluğun parçası. Siz, özellikle bir konuda gidilecek kişi konumundaysanız, insanlar size bir işi nasıl yapmaları gerektiği, onu nasıl ele almaları gerektiği gibi konularda danışacaktır. Ben kendimi uygulamacı akademisyen, kısaca bir konunun hem uygulamasında bulunmuş hem de akademik yönünü bilen biri olarak görüyorum. Burada iki rol birleşmiş. Bir konudaki seçeneklerimiz nedir diye merak eden birçok insandan sorular alıyorum. Günlük olarak sıklıkla nelerle uğraşıyorsun diye soracak olursan, buna “anlaşmazlık koçluğu” derim. İnsanlar koridorlarda beni durdurup, ya da telefon ve elektronik postalar aracılığıyla bana ulaşıp, uyuşmazlık çözüm stratejileri hakkında bilgi almak istiyorlar. İnsanlar aslında birilerinin gelip kendi anlaşmazlıklarıyla ilgilenmesini istemiyor, bunu kendileri yapabilmek istiyor. Bunun nasıl olabileceğine dair de bir rehbere ihtiyaç duyuyor. Rehber, onlara geri dönüp durumu kendilerinin çözmesine yardım ediyor. Aslında bir yanım, büyük çaplı uluslararası ölçekte “nasıl bir arabulucu gibi düşünülür” eğitimleri vermek istiyor. Bil Uri’nin dediği gibi, neler olduğunu balkona çıkıp, aşağıya bakarsan görebilirsin. Bu aslında benim günlük olarak yaptığım şey. Balkonda insanlarla birliktesiniz, onlara konuları, seçenekleri düşünmeleri için yardım ediyorsunuz, bazı seçenekler hakkında beyin fırtınası yapıyorsunuz, sonuçların neler olabileceğini tartışıyorsunuz. Bunlar insanlara kendi sorunlarıyla başa çıkabilmeleri adına gerçekten faydalı oluyor. Sonrasında insanlar bana “kendimi çok daha iyi hissediyorum”; “nelerin işe yarayıp nelerin yaramayacağı hakkında artık daha fazla fikrim var”; “bunu deneyeceğim” falan diyorlar. Diğer yandan, kökleri daha derine dayanan sorunlar var ki bunlar üzerinde çalışmak aylar alabiliyor.    

  

Anladığım kadarıyla üniversitede ombudsman sıfatın yok. Bu yaptıklarının aslında resmi bir pozisyon nedeniyle değil kısaca?

 

Evet, bu aslında çok ilginç çünkü bazen kendime “yaptıklarım aslında bir ombudsmanın yapacaklarının birebir aynısı” diyorum. Ancak benim böyle bir ünvanım yok. İnsanlar sana güvenirse, bir ünvanın olsun olmasın sana geliyorlar.  Üniversiteler, hükümetler, hastaneler, kuruluşlar, federal kurumlar, Birleşmiş Milletler bunların hepsinin bu konularla ilgilenen, resmi ünvanlı ombudsmanları bulunuyor. Ben ise bunu gayrı resmi olarak yapıyorum. İnsanlar farklılıklarla başa çıkabilmek için daha rahatlatıcı yollar arıyorlar. Aynı zamanda tepkisel bir araç değil bu, önleyici de bir araç. Bir ombudsmanın var olduğunu bilirseniz, bir şeyler gerçekleşmeden ya da daha kötüleşmeden önce ona gidip danışırsınız veyahut ombudman sizin adınıza bazı şeylerle ilgilenebilir.    

 

Risk yönetiminin bir diğer yolu yani?

 

Evet, potansiyel sorumluluğu azaltmanın bir yolu olabilir. İyi yapıldığında, insanların farklılıklar ile başka bir yol aracılığıyla başa çıkılmasını takdir ettiğini düşünüyorum. 1989’dan beri üniversitede akademisyenlerden, idari kadrodan ve öğrenci temsilcilerinden katılımcılarla aylık toplantılar yapıyoruz. Bu toplantılarda kim hangi konuyu gündeme getirmek isterse o konu hakkında konuşuyoruz. Bu toplantılar insanlara paylaşımda bulunma, bir takım söylentilerin gerçekliğini öğrenme, bilgi alma imkanı veriyor. Dediğim gibi bu kurumsallaşmış önleyici mekanizmalardan yalnızca biri.

 

Son sorum arabuluculuğun polis teşkilatında kullanımına yönelik. Sizin bu konuyla ilgilendiğinizi biliyorum. Peki bunun arkasında yatan ana fikir nedir? Zira polis dediğimizde, hiyerarşiye dayanan ve içinde silah, şiddet tehdidi olan bir ilişkiden bahsediyoruz. Bu fikrin nasıl ortaya çıktığından bahsedebilir misin?

 

Burada, Can Cey Ceza Adaleti Kolejinde çalışmaya başlamış yeni profesördüm. Polis ile toplumun ilişkisi hakkında her zaman endişeler olmuştur. Bu soruna benim bakış açım şuydu: “arabuluculuktan daha iyi süreç ne olabilir ki?” Yıl o sırada 1981. Tüm polislerin arabuluculuk eğitimi almasından bahsetmeye başladım. Bir noktada, beni polis teşkilatının en üst rütbelerinde yer alan ve aynı zamanda Can Cey’de bulunan birisiyle tanıştırdılar. Kendisi hemen bir takım hesaplar yaptı ve bunun milyonlarca dolara mal olacağını söyledi. Ayrıca polisleri sokaklardan çekmek ve onları eğitmek gerekeceğinden, bunu yaparken eğitimdeki polislerin yerine başka polisler getirmek gerekeceğinden, bunların hepsinin bir maliyeti olacağından ve bunun neden işe yaramayacağından bahsetti. Buna karşılık ben de polislerin daha iyi birer dinleyici olacaklarını, toplumla olan ilişkilerini güçlendirebileceklerini söyledim. Gerilimi düşürebileceklerdi, mükemmel olacaktı.

O sırada başka bir şey daha oluyordu. Sınıfımda bir gün polis olacak insanlar vardı ve onlar da arabuluculuk eğitimi aldılar. Sonrasında bu öğrencilerim bana gelip, “biliyor musunuz, burada aldığım eğitim sayesinde bir polis memuru olarak kendimi artık çok daha rahat hissediyorum”, “buna benzer bir eğitimi akademide almadık” dedi. Sonrasında bu öğrencilerim arabuluculuk eğitimi almamış olan ortaklarıyla kendilerini karşılaştırdılar ve “Çok zor bir durum yaşadım çünkü ortağım yakalama yapmak isterken ben meseleyi daha farklı çözmeyi teklif ettim” ya da “işleri nasıl yoluna koyacağımı biliyordum ama ortağım öylece durup bana baktı” gibi geri dönüşler aldım. Bu muhteşem bir süreç diye düşündüm. Öğrencilerim geliyor ve aldıkları eğitimin işlerine yaradığını söylüyorlar.

Arabuluculuğun yerleşmiş bir anlayış olduğunu söyleyemem elbette, ancak 2020’de artık çok çok fazla sayıda polisin arabuluculuk eğitimi aldığını söyleyebilirim. Polislerin birçoğu sosyal yardım programları kapsamında arabuluculuk eğitimi aldılar. Karakollara, polis merkezlerine ve ilgili diğer polis birimlerine gidip, arabuluculuğun ne olduğunu -konuya giriş anlamında- anlattılar. Bunların neticesinde polislerde arabuluculuğa ilişkin bir farkındalık oluştu hatta bu konuda bir iki yetenek de geliştirmiş olabilirler. Ancak tam eğitim alarak, yetkinlik kazanıp kazanmadıkları konusunda emin değilim. Elbette ki tam yetkinlik kazanmış bazı polisler de var. En nihayetinde, ABD’de mevcut ırk ve sosyal adalet konularındaki endişeleri düşünürsek, arabuluculuğun zamanı geldi. Özellikle bireysel şikayetlere bakan, toplum destekli polislik ya da mahalle polisliği gibi alanlarda arabuluculuk eğitiminin mükemmel bir süreç olduğunu düşünüyorum.  

 

Genel olarak, polis birimlerinin artık arabuluculuk benzeri müdahalelerin işe yaradığı fikrine daha sıcak yaklaştıklarını düşünüyorum. Ancak bunun gerçekten işleyebilmesi için hem toplumun hem de polisliğin kurumsal yapısı üzerinde çalışmamız gerekiyor. Toplum bazında bakarsak, insanların soruna nasıl bir çözüm bulabiliriz diyen polis memurunu, hemen yakalama yapan polislere göre daha takdir etmesi gerekir. Arabuluculuğun polisin bakış açısından ne olduğu konusundaki toplumsal farkındalığın da değişmesi gerekiyor. Toplumun, arabulucu polis ile olay yerinde karar verici, karar mekanizması polisin arasındaki farkı bilmesi gerek. Bir şey yapmıyor değil o polisler, yapıyorlar. Aynı şekilde polis teşkilatının içerisinde de bu tip polislik yapanların ödüllendirilmesi gerekiyor. Diğer işlerde olduğu gibi, seçtiğiniz yöntem o işin en iyi yapılma yöntemi olsa dahi, ödüllendirilmiyorsanız, neden yapasınız ki? Hatta bazı durumlarda protokolü takip etmediğiniz için kınama dahi alabilirsiniz, örneğin şu denebilir: “biz bu durumlarda yakalama yapıyoruz, oturup sorun çözmüyoruz”.

Yalnızca ödül mekanizmasına değil, ayrıca zamana da ihtiyaç var. Arabuluculuk zaman alabilir. Takip etmeniz gereken bir zaman çizelgesi varsa, bir sürü talep alıyorsanız, örneğin hızlıca cevap vermeniz gerekebilir. Bu çalışanlarla, planlamayla ya da anlayışla ilgili bir durum olabilir. Ancak karmaşık bir şeyden bahsediyoruz, “yapmaları gerekir” demek yapmaktan kolay. Gerekli altyapı, uygun düşünce yapısı, buna hazır bir toplum olmadan olmaz. Tüm bunlar olmadıkça, polislik hakkındaki baskın düşünce “ihtiyaç olması halinde güç kullanılabileceği” olacaktır. Bir arabulucu olarak güç kullanımı, mesleğin doğasına tamamen aykırı bir durum. Biz güç kullanmayız. Bu sebeple polislik ve arabuluculuğun birbirine tezat oluşturduğunu ve bir arada bulunamayacağını söyleyen birçok insan var. Üniformalı ve silah taşır şekilde bir yerde boy gösteriyorsunuz, bu karmaşık bir durum. Polislerin bir şeyler yapmasını istiyorsak; bizim istediğimiz şekilde yapmalarını istiyorsak; ve aramalarına cevap verdikleri bireyleri olayı çözmeleri için ikna etmelerini “belki siz halledebilirsiniz” demelerini istiyorsak; onlara zaman tanımalı ve ödül vermeliyiz. Bu uygulaması zor bir politika. Özellikle kutuplaşmış bir toplumda, mevcut söylemlerin polisin bütçesini kesmek veya farklı kaynaklar bulmaları yahut polislerin topluma ulaşabilmek için başka yollar denemesi gerektiği olan bir dönemde, polisliğe halihazırda olmayan ne getirebiliriz? Belki onları arabulucu olarak eğitmek bir yol olabilir. Aynı zamanda arabulucuların polislerle aynı araçta ortak görev yapması diğer bir yol olabilir. Bunun örneğini sosyal hizmet çalışanları, psikiyatrlar, psikologlar gibi akıl sağlığıyla ilgili hizmetler sunan uzmanlarla polisleri bir araya getiren programlarda gördük. Polisler akıl sağlığıyla ilgili programlarda yıllardır çalışıyorsa da arabulucular kendi becerilerini alanlarının geleceği için her zaman sunmuyor.

Arabuluculuğun sağlamlaşması için ücretli çok daha fazla iş olması gerektiğini düşünüyorum. Çok büyük ilerlemeler kaydettiğimizi düşünsek de, hala işin öncüleri sayılırız, bir çok anlamda. Ayrıca, toplumun arabuluculuğun ne olduğu konusunda daha fazla bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu alanın kıymetini başkalarına göstermek için neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını, neyin iyileştirilmesi gerektiğini gösterecek veriye de ihtiyacımız var. Alan olarak konuyla ilgili daha fazla farkındalık için uğraşmalıyız. İnsanların alanı anlamadıklarını söylediğimiz bazı zamanlarda, bu konuda asıl yükü bizlerin sırtlaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca bu alan için belirli kariyer yollarının çizilmesi gerektiğine inanıyorum. Güncel arabuluculuk alanı, en azından 1960’lardan bu yana 50 yıllık bir geçmişe sahip.  Şimdilerde bu alanın parlamaya başladığını görüyoruz. Bu alanın geleceği için istediğim şeyler kısaca bunlar diyebilirim.

 

Çok teşekkür ederim.

 

Benim için büyük bir zevkti.

 

Bugünkü programda konuğum Maria Volpe’ydi. Kendisi 11 Eylül saldırıları sonrasında Nüyork’ta uyuşmazlık çözümü üzerine bir elektronik posta ağını nasıl kurduğundan bahsetti. Maria, arabuluculuğun gelişmesi için nelere odaklanılması gerektiğinden; toplum için nasıl faydalı olabileceğine; uyuşmazlık koçluğunun ne olduğundan; kurumlarda ve genel olarak arabuluculuğa neden ihtiyaç duyulduğu gibi bir çok konudan bahsetti. Ayrıca, özellikle günümüz ABD’sinde ve ötesinde, toplumsal kutuplaşmaya karşı polislere arabuluculuk eğitimi vermenin neden önemli olduğuna değindi.

 

Umarım programdan memnun kalmışsınızdır. Maria’nın fotoğrafını Anlaşabiliriz’in İnstagram hesabına yükleyeceğim. Müzisyen İmre Hadi ve sanatçı Zeren Göktan’a eserlerini kullanmama izin verdikleri için, Ahmet Sel’e en iyi ekipmanlar ve ses kontrolü hakkındaki bilgilerini benimle paylaştığı için, son olarak her zaman olduğu gibi özenli çevirileri için Şimal Efsane Yalçın’a teşekkürleri bir borç bilirim.  

 

Teşekkürler ve bir sonraki programda görüşmek üzere!

 

 

Maria Volpe, USAProfile Photo

Maria Volpe, USA

Director of the Dispute Resolution Program and the Center at John Jay College of Criminal Justice

Maria Volpe is a Professor of Sociology and the Director of the Dispute Resolution Program and the Center at John Jay College of Criminal Justice, at City University of New York. She lectures, does research, and writes about dispute resolution processes, particularly mediation and has many awards in the field. She is also in the Editorial Board of important journals such as Conflict Resolution Quarterly, Negotiation Journal at Harvard Law School. She received her Ph.D. and MA from New York University and her BA from the State University of New York, Plattsburgh.

She established one of the largest listserves in the world about conflict resolution after the 9/11 events in NYC.