The only bilingual podcast that addresses conflict on an international scale.
Feb. 25, 2022

Evlat acısını bağışlayarak yaşamak Konuk: Figen Murray

Figen Murray, Manchester Arena bombalamasında oğl…

Figen Murray, Manchester Arena bombalamasında oğlu Martyn Hett'i kaybetti. Bundan çok kısa bir süre sonra katili bağışladı. Kendisi ile bağışlamak ne demek; niye bağışlamak istedi; bu karara nasıl tepkiler aldı ve teröre karşı neler yaptığını konuştuk. Murray çalışmalarıyla hem ödül aldı hem de İngiltere'de bir kanun değişikliğinin yolunu açtı.

Transcript

Uyuşmazlık çözümü üzerine yayınlar yaptığım Anlaşabiliriz’e tekrar hoş geldiniz. Ben İdil Elveriş. Bu programda bağışlama konusunu ele alacağım. Bana bu konuda ilham verense daha önce burada konuk ettiğim başka bir podcastten Marina Cantacuzino oldu. Kendi podcastinin konusu zaten bağışlama üzerine. Onun bir programını dinlerken, konuştuğu kişinin Türk olduğunu anladım. İsmi çünkü Figen Murray’di. Meğer Figen Hanım bundan neredeyse beş sene önce Manchester’da Ariana Grande konserinde gerçekleşen bombalamada olduğu Martyn Hett’i kaybetmiş. Onu özel kılan şeyse bu saldırı sonrasında kendisine seçtiği amaçlar: barış ve af. Figen Murray okullara giderek bu konudan bahsediyor. Oğlunun katilini çok kısa bir zamanda affedebilmiş. Aynı zamanda hükümete bu tarz terör saldırılarının yapılabileceği alanlarda güvenlikle ilgili düzeltme yapması için girişimde bulunmuş ve şu anda oğlunun adını taşıyan bir kanun tasarısı yasalaşma yolunda. Terörle mücadele alanında yüksek lisans derecesi var ve bu çalışmalarıyla 2022 yeni yıl ödülü de almış durumda. Evet Figen Murray İstanbul doğumlu ama 2,5 yaşında Türkiye’den ayrılmış. Almanya’da yaşamış ve çok uzun zamandır da İngiltere’de uzun süre psikoterapist olarak çalışmış birisi. Evet şimdi kendisiyle 16 Şubat 2022’deki görüşmemize geçiyorum.

İE: Figen Hanım çok teşekkürler benimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için. Sizce bağışlamak ne demek?

FM: Bence çok mühim bir şey. Çünkü oğlum öldüğünde onun katilinden nefret edebilirdim. Ona çok kızgın olabilirdim. Hiç affetmemek, öyle bir his de olabilirdi benim içimde. Ama ben bağışlamaya karar verdim çünkü eğer bunu yapmasaydım çocuklarım sadece kardeşlerini kaybetmeyeceklerdi, beni de kaybederlerdi bir anne olarak. Çünkü kalbim kırılmış olurdu çok ve kocam da eşini kaybederdi. Hayatın devam etmesi lazım ne kadar zor olursa olsun. Benim çocuklarıma karşı annelik görevim çok mühim benim için. O göreve devam etmeye mecburdum o zaman.

İE: Biraz görevle açıklıyorsunuz ve hayatın devamlılığıyla…

FM: Ama sadece o değil insanın da başına bir şeyler gelirse bir karar verebilir insan. Affedecek miyim; affedemeyecek miyim; kırılacak mıyım; kırılmayacak mıyım? Ben kararımı verdim çünkü eğer nefretle karşılasaydım ne olduğunu, o hadiseyi, o günü, teröristler hem kazanmış olurdu. Dünya nefretle dolu zaten. Kötü hisle dolu bu hislere ben devam etmek istemedim.

İE: Bir yerde o zinciri kırmak gibi geliyor söylediğiniz şey.

FM: Mutlaka evet çünkü teröristler kötü şeyler istiyor zaten. Dünyayı, insanları ayırmak istiyorlar. İnsanları kötü düşüncelere götürmek istiyorlar. Ben de bunu istemedim, müsaade etmedim.

İE: Sizinle ilk konuştuğumuzda bunu en baştan yapabildiğinizi söylemiştiniz.

FM: İki üç hafta içinde karar verdim buna ve İngiliz televizyonuna çıktım. Bütün İngilizlerin önünde zaten bunu söyledim. Bazı insanlar anlamadı tabi.

İE: Anlamadıklarını size gösterdiler mi? Neler söylendi mesela?

FM: Bu kadın aptal, ne söylediğini bilmiyor; bu kadın cahil, öyle şeyler söylediler benim hakkımda. Her akşam ben aynaya bakınca bana geri bakan insandan kendim insan olarak memnun olmam lazım ve içimin rahat olması lazım. Bu benim için çok mühim. Affettiğim için benim kalbimin temiz olduğunu biliyorum ve içimde bir rahatlık var aslında. Teröristi affettim oğlumu öldürdüğü için ve anlıyorum ki yani bazı insanlar bunu biraz acayip bulabilirler ama oğlum ölmeden evvel ben 23 sene terapist olarak çalıştım. Mesleğimi öğrenmek için ben kafamda çok derin derin işler yaptım, yani hislerimi çok iyi anlıyorum. Kendimi çok iyi bildiğim için kararımdan çok memnunum ben.

İE: Çünkü öbür türlüsünün size iyi gelmeyeceğini hissettiniz?

FM: Evet mutlaka öteki türlü hissetseydim kendimi, nefret etseydim, kırılsaydım çok hırslı bir insan olsaydım Martyn öldükten sonra ne anne olabilirdim, ne de dünyayı sevebilirdim, insanları sevebilirdim. Ben herkese ve her şeye kırılmış olabilirdim ama bunu ben istemedim hiç.

İE: Burada podcast için konuştuğum bazı insanlarda bağışlama konusunun zor bir şey olduğunu; birtakım yükleri taşıdıktan ve bunları taşıyamadıktan sonra birçok insanın aslında oraya geldiğini; yani ben böyle yapamayacağım başka bir şey yapmam lazıma geldiklerini görüyorsunuz. Sanki herkese normal olan buymuş gibi geliyor yani o çırpınış, o acı vs. ama siz tabi çok farklı bir şeyden bahsediyorsunuz. Ben zaten terapistim, ben bunun eğitimini aldım, herhalde böyle insanlarla da çalıştınız diye düşünüyorum.

FM: Evet hastalarım gelince bazı insanlar çok kırgın şekilde geliyordu. Onların kafasına başka düşünceler koyabildim yani daha iyi düşünceler koyabildim ve terapi sonunda çok değişik şekilde düşünen hasta çoktu aslında.

İE: Bu fikrinize nasıl tepkiler aldınız? Özellikle yakınlarınızdan, çocuklarınızdan, arkadaşlarınızdan…

FM: Yani evet… ailemin içinde de yani anlamayanlar vardı, şaşıranlar vardı ama şimdi herkes anlıyor yani ailem de, arkadaşlarım da hepsi anlıyor. Oturup anlatmam gerekiyordu yani neden öyle düşündüğümü, neden öyle karar verdim diye çok iyi anlatmam gerekiyordu.

İE: Neyi anlıyorlar sizce, zamanın geçmiş olması mı onları bu noktaya getirdi?

FM: İşte son dört buçuk seneden beri, Twitter’da en çok sevgiden, nefret etmemekten, kırgın olmamaktan öyle şeylerden hep konuşuyorum zaten. Çok konuşma yapıyorum değişik konferanslarda, okullarda çocuklarla okula gittiğimde o şeyler benim için çok mühim. Çünkü çocuklar yarınki büyükler olacak ve onun için onlar yarınki anneler babalar olacak, yarınki öğretmenler olacak, polis filan olacaklar. Onun için öyle şeyleri anlamaları çok mühim benim için …Türkçesini bilmiyorum…

İE: İnsanların hayatında değerler olmalı demek istiyorsunuz

FM: Demek istediğim şu: Biz büyükler dünyada yani çok berbat şeyler yaptık. Bütün dünyada bence tatsızlık var, harp var, münakaşa var. Ben öyle düşünüyorum hiç iyi bir şey değil bu. Onun için gençlere hem teröristlerden bahsediyorum ve teröristler internette onları kandırmaya çalışabilirler diye konuşuyorum ve nasıl koruncaklarını söylüyorum onlara. Ama aynı zamanda da herhangi bir mesleğe girerseniz en mühim şey yarınki anneler babalar olacaksınız ve onun için çocuklarınıza da iyi değerler öğretmeniz lazım ama sizin başlamanız lazım. Mesela Martyn ölmeden de bunu yapıyordum. Senelerden beri bunu yapıyordum ve çocuklarıma da bunu hep öğrettim. Ben her gün bir iyi şey yapmak istiyorum. En ufak şey de olabilir, mesela yazın nerdeyse bir karıncanın üstüne basacağım,    ayağımı kaldırıyorum yani o karınca yaşıyor. O da bir iyilik aslında ve öyle düşünüyorum. Dünyada herkes bir iyilik yapsa her gün dünya çok daha iyi şekilde olabilir bence.

İE: Aslında bunu bir değer olarak benimsemekten bahsediyorsunuz aslında yani neyi devam ettirmek, neyi önemsiyorsanız onun için bir adım atmak ve onun üzerinden ilerlemek….Peki size şeyi sorabilir miyim ? Ailem dahil etrafımdakiler dahil beni ilk başta anlamadılar şimdi anlıyorlar. Bunu neye bağlıyorsunuz yani zaman mı sizce insanların ihtiyacı olan şey?

FM: Evet ilk dediğimde annem şok olmuştu. Bu adam senin çocuğunu öldürdü, bizim kardeşimizi öldürdü, bizim oğlumuzu öldürdü dediler. Ben de dedim ki “tamam, evet Martyn ama geri dönmeyecek hiçbir zaman ve ben nefret edersem, hiçbir işe yaramayacağım, kimseye. Ben de mahvolacağım, ben de yıkılacağım. Bunu Martyn hiç istemezdi. Martyn hayatı çok seven bir insandı ve aslında tamamen kırılırsam, bir insan olarak Martyn çok çok üzülmüş olurdu aslında. Onun için de yapamıyorum bunu”. Ama anlattığım hikayelere bir kötü şey olduğu için ben de içimde kötü bir şeyler düşünmek istemiyorum. Çünkü ben öyle bir insan değilim ve bu adam oğlumu öldürdüğü halde beni insan olarak değiştirmesine müsaade etmeyeceğim.

İE: Bu bir direniş aslında.

FM: Evet. Bazen yolum çok yalnız, bazen insanlar arasında oturuyorum. Mesela mahkemede oturuyorum öteki anneler babalarla. Onların da çocukları aynı gün öldürüldü. Çoğu nefret dolu, çok kızgın, kötü şeyler istiyor hükümetten. Ceza istiyorlar, bunu istiyorlar, onu istiyorlar. Ben de sessizce oturuyorum mahkemede, hiç konuşmuyorum çünkü ben o fikirde değilim. Bazı insanlar bombanın patlamasında hata yaptılar, aslında olmaması gerekiyordu. Başka bir şey olabilirdi aslında. Ama değişik insanlar hata yaptığı için mahkemede konuştuklarında bazı aileler çok sinirlendi. Çok kızdılar, bağırdılar, çağırdılar, ben de sessizce oturuyorum. Bazı insanlar konuştuktan sonra çıkıyorlar. Ben de “teşekkür ediyorum söylediğin için ve özür dilediğin için bize, çok sağol” diyorum. Bazı aileler de benimle konuşmuyorlar affettiğim için, teşekkür ettiğim için. Ben devam ediyorum çünkü kalbimden geliyor.

İE: Yalnız bir rol bu.

FM: Bazen çok. Ama bence ne kadar yalnız olsa da bazı günler her akşam aynaya bakınca bana geri bakan insan ve onunla yani içim rahatsa benim için doğru hareket. Her gün ne kadar yalnız olsam da olur öyle olsun.

İE: Yani mahkeme hala devam ediyor anladığım kadarıyla biraz ondan bahsedebilir misiniz?

FM: Kim hata yaptı, neden yanlış şeyler oldu, neden yanlış….

İE: İstihbarat anlamında mı bununla ilgili falan gibi şeyler düşünülüyor herhalde?

FM: Evet ne yapılabilirdi, nasıl durdurabilirdi bu hadise öyle şeyleri konuşuyorlar. Mahkeme aslında dün iki seneden sonra bitti. Ben iki seneden beri haftada dört gün oradaydım. Benim için aslında fark etmez kimin hatasıydı, kimin hatası değil çünkü Martyn geri dönmeyecek. Kimse kurtaramadı ölenleri ama mahkemede hatalar nasıl yapıldığını anlasınlar ve o hataların bir daha yapılmaması o mühim aslında. Kim yaptıysa benim için mühim değil, olanlar oldu ama aynı hataların yapılmaması lazım o çok mühim.

İE: Biraz da yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Gidip konuştuğunuzu söylediniz bir de bu Martyn’s law, Martynle ilgili kanun dediğiniz bir tasarı var. Ondan da biraz bahsedebilir misiniz?

FM: Evet. Martyn bir müzik konserinde öldü. 21 kişi yanındaydı, çoğu çocuktu. Çoğu, anneler babalar çocuklarını toplamaya gelen, onlar da öldü. Ben zannettim ki o bomba patlamasından sonra her konserde, her tiyatroda, her büyük bir yerde şimdi emniyet var, her tarafta yani. Martyn öldükten sonra 18 ay sonra ufak bir tiyatroya gitmiştim kocamla, bir müzik konseriydi. En ufak el çantamı aldım ki yani çantaya bakmak kolay olsun diye Emniyet bakacak. Gittik, kimse ne çantama baktılar ne de biletlere baktılar. O benim için çok büyük bir şok oldu. Konser başladı, ben oturuyorum ağlıyorum. Kocam da dedi ki, “şarkılar çok güzel değil mi onun için mi üzülüyorsun?”. Ben de dedim şarkıları dinlemiyorum bile. Hiç emniyet olmadığı için, kimse biletlerimize bakmadığı için, kimse bizi korumadığı için çok üzülüyorum yani aynı şey yine olabilir. Neyse yeni yıl geldi ben halen o duruma çok üzülmüştüm ve internetten araştırma yaptım. Ve anladım ki İngiliz hükümeti aslında hiç öyle bir kanun yok, kimsenin kimseyi koruması lazım değil. İki, üç hafta öyle bekledim ondan sonra hükümete petition yaptım.

İE: Dilekçe verdiniz.

FM: Evet, o da altı ay sürdü ve altı aydan sonra hükümet ile görüştüm

İE: İçişleri bakanı olabilir mi?

FM: Evet. Onlarla görüştüm ve şimdi kanun olacak ya bu senenin sonunda veya önümüzdeki sene Martyn’in Kanunu diye bir kanun çıkıyor, oğlumun isminde. Ama aslında o kanun bütün tiyatrolar, büyük sinemalar, konserler nerde büyük toplantılar olursa emniyet koymaları mecbur.

İE: Son olarak, ben sizinle Türkçe konuşmak istedim. Siz kendinizi ifade etmekte biraz zorlanabileceğinizi söylediniz ama gayet iyi gidiyor. Türkiye’de de size benzer acılar yaşayan ebeveynler var, kadınlar var, siz onlara neler söylemek istersiniz?

FM: Lütfen nefret etmeyin, lütfen içiniz kırılmasın. Evet acı çekiyorsunuz ben de acı çekiyorum. Martyn öldükten sonra ben halen resmine bile bakamıyorum. Aslında çok zorluk çekiyorum ben yani akşamları 22:31’de öldü Martyn. Ben 23:00’dan evvel yatağa giremiyorum bile. Çünkü Martyn’in öldüğü akşamı saat 22:00’de yatağa gitmiştim. Oğlum yerde ölürken ben uyuyordum. Ben çok suçlu hissediyorum kendimi anne olarak bunun için halen. Yani beş sene oldu nerdeyse yine de yatağa giremiyorum 23:00’dan evvel. Ama bence nefret etmek hiç iyi bir şey değil çünkü hem içiniz kırılır hem de yani anne, baba, abla, kardeş hangi rolde olursanız olun, onu yapamazsınız doğru dürüst.  Bence zaten acı çekmek kolay bir şey değil ama etrafınızdakiler siz kırılırsanız onlarda daha çok acı çekerler. Zaten durum kötü daha kötü bir durum olabilir. Ölen insan bizim de kırılmamızı istemez zannediyorum ben de. Ama birisi sevdiğiniz bir insanı öldürürse onlar zaten amaçları kötü, niyetleri kötü ve onun için onlara kazandırmayın.

İE: Peki siz aileyi herhalde medyadan gördünüz diye düşünüyorum. Onlar da mahkemede bulunuyorlar mı?

FM: Yok, hayır. Katilin ailesi, annesi, babası etrafta yok, büyük abisi de etrafta yok başka memlekete kaçtılar. Ama bir erkek kardeşi vardı onunda iki ay mahkemesindeydik ve adamın gözünün içine baktım. Bence o da genç bir adam, yargılandı. 55 sene hapishanede kalacak. Ama aslında biliyor musunuz onu da affettim çünkü ben mahkemede yüzüne baktım. Üç metre benden uzaktı adam durdu bana baktı, ben ona baktım: ‘’sen çok genç bir adamsın neden hayatını  böyle atıyorsun ‘’ dedim. Saçma sapan şeyler için hiç manasız.

İE: Tümünü yatıyorlar mı tabi onu bilmiyorum İngiltere’de genelde çünkü o kadar uzun cezaların tümünü çekmiyorsunuz, belirli bir sınırı var. Ama yine de çok uzun bir zaman orada herhalde.

FM: Evet, zannediyorum ki hepsini çekecek.

Bu programda bağışlama konusunu ele aldık. Özellikle evlat kaybı gibi bir konuda nefreti, kızgınlığı değil bağışlamayı seçen Figen Murray bize bunun nedenlerini aldığı tepkilerle açıkladı. Bu konuya dair İngiltere’de yaptıklarını anlattı. Bu mülakatın Türkçe olmasını çok önemsedim zira terör sebebiyle evladını kaybeden birçok insan var Türkiye’de. Dolayısıyla umarım programı beğendiniz her zaman olduğu gibi Anlaşabiliriz ’in Instagram hesabına Figen Murray’in fotoğrafını yükleyeceğim. Ayrıca programdan bazı kesitleri hikaye kısmında paylaşacağım. Son olarak yarattığı müzik parçasını kullanmama izin veren müzisyen İmre Hadi ve çektiği fotoğrafı kullanmama izin veren Zeren Göktan’a teşekkür ederek kapatmak istiyorum. Teşekkürler  ve bir sonraki programda yeniden görüşmek üzere.

Figen Murray, UKProfile Photo

Figen Murray, UK

Initiator of Martyn's Law

Figen Murray, İstanbul’da doğmuş ama 2,5 yaşında Türkiye’den ayrılmış. Önce Almanya’da yaşamış ancak çok uzun süredir İngiltere’de. Aynı zamanda uzun zaman psikoterapist olarak çalışmış.
Bundan neredeyse beş sene önce Manchester’da Ariana Grande konserinde gerçekleşen bombalamada 29 yaşında ölen Martyn Hett’in annesi.

Onu özel kılan saldırı sonrasında kendisine seçtiği amaçlar: barış ve affetme. Okullara giderek bu konudan bahsediyor. Aynı zamanda hükümete bu tarz terör saldırılarının yapılabileceği alanlarda güvenlikle ilgili ilerleme yapılması için oğlunun adını taşıyan bir kanun önerisi getirdi. Karşı terör alanında bir yüksek lisans derecesi edindi ve bu çalışmalarıyla 2022 yeni yıl ödülü aldı.